KÖŞE YAZILARI
Türk voleybolu altın yılını yaşıyor
Türk kadın voleybolu, 2025 CEV Şampiyonlar Ligi’nde tarih yazmaya devam ediyor. Eczacıbaşı Dynavit, Fenerbahçe Medicana ve VakıfBank gibi üç güçlü temsilcimiz, çeyrek finale yükselerek Avrupa’nın en prestijli voleybol organizasyonunda ülkemizin gücünü bir kez daha kanıtladı. Aynı zamanda, THY ve Kuzeyboru’nun CEV Cup’taki başarıları ve Galatasaray’ın Challenge Kupası’ndaki iddialı ilerleyişi, Türk voleybolunun bu yılki Avrupa serüvenine damgasını vurdu.
2025 CEV Kadınlar Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe Medicana, D Grubu’ndaki performansıyla göz kamaştırdı. Beşinci maçında Budowlani karşısında aldığı 3-1’lik galibiyetle liderliği garantileyen sarı-lacivertli ekip, çeyrek final biletini cebine koydu. Bu galibiyet, Fenerbahçe’nin kararlı oyun yapısının ve kadro derinliğinin bir sonucu. Özellikle Melissa Vargas, Arina Fedorovtseva ve Eda Erdem gibi yıldız oyuncuların liderliğinde gelen bu başarı, sarı-lacivertli ekibin turnuvanın en büyük favorilerinden biri olduğunu bir kez daha gösterdi.
Setlerde zaman zaman zorlansa da üçüncü ve dördüncü setlerdeki etkili oyunuyla Budowlani’ye karşı üstünlük sağlayan Fenerbahçe, her maçta istikrarını koruyan performansıyla dikkat çekiyor. Çeyrek finaldeki rakibi ise ilerleyen günlerde yapılacak kura çekimiyle belirlenecek.
Bir diğer temsilcimiz VakıfBank, Şampiyonlar Ligi C Grubu’nda kusursuz bir performans sergiledi. Oynadığı beş maçta tek bir set bile kaybetmeyen sarı-siyahlı ekip, turnuvanın en formda takımları arasında yer alıyor. Son yıllarda Avrupa voleyboluna damga vuran VakıfBank, bu sezon da hedefini şampiyonluk olarak belirledi. Takımın yıldız isimleri Gabi, Zehra Güneş ve Isabelle Haak, gerek hücumda gerekse savunmada takıma büyük katkılar sağladı.
VakıfBank’ın liderlik mücadelesi 22 Ocak’ta Numia Vero Volley Milano karşısında oynayacağı grup etabı son maçıyla tamamlanacak. Sarı-siyahlılar, İtalya deplasmanında da üstün bir performans sergileyerek grup liderliğini korumak istiyor.
Eczacıbaşı Dynavit, B Grubu’ndaki beşinci maçında Tent Obrenovac’ı 3-1 mağlup ederek çeyrek finale yükselmeyi garantiledi. İlk seti kaybetmesine rağmen, sonraki setlerde rakibine karşı üstün bir oyun sergileyen turuncu-beyazlı ekip, grup liderliğini de kesinleştirdi. Tijana Boskovic’in her zamanki gibi skorer kimliğini ön plana çıkardığı maçta, Plummer ve Stevanovic gibi oyuncuların performansı da galibiyeti getiren faktörlerdendi.
Eczacıbaşı, çeyrek finalde de bu formunu sürdürerek, Avrupa’da bir kez daha şampiyonluk hedefine ulaşmayı amaçlıyor. Özellikle Naz Aydemir Akyol’un yönlendirdiği etkili hücum organizasyonları ve takımın savunma direnci, bu sezon onları diğer takımlardan bir adım öne çıkarıyor.
Türk voleybolunun Avrupa’daki gücü
Şampiyonlar Ligi’ndeki başarılar yalnızca Fenerbahçe, VakıfBank ve Eczacıbaşı ile sınırlı değil. THY ve Kuzeyboru’nun CEV Cup’taki etkileyici performansları da Türk voleybolunun yükselişini kanıtlıyor. THY, Belçika temsilcisi Beveren’i deplasmanda 3-0 mağlup ederek çeyrek final yolunda büyük avantaj sağladı. Takımın yıldız oyuncuları Julia Bergmann ve Anthi Vasilantonaki’nin öne çıktığı maçta, temsilcimiz set vermeden galip gelerek Avrupa arenasındaki iddiasını bir kez daha ortaya koydu.
Benzer bir şekilde Kuzeyboru da CEV Cup play-off turunda güçlü İtalyan ekibi Igor Gorgonzola Novara’yı 3-1 mağlup ederek önemli bir galibiyet aldı. Özellikle üçüncü setteki 25-13’lük skor, Kuzeyboru’nun sahadaki üstünlüğünü net bir şekilde gösterdi. Bu başarı, Aksaray temsilcisinin Avrupa sahnesindeki yerini sağlamlaştırdı ve rövanş öncesinde büyük bir moral kaynağı oldu.
Galatasaray Kadın Voleybol Takımı ise CEV Challenge Kupası’nda Yunan temsilcisi Olympiakos’a karşı 3-0’lık net bir galibiyet alarak yarı finale bir adım daha yaklaştı. Deplasmanda alınan bu sonuç, sarı-kırmızılı ekibin Avrupa’daki kararlılığını ve gücünü bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle Yasemin Güveli’nin 19 sayılık performansı, Galatasaray’ın bu önemli galibiyetindeki en büyük faktörlerden biriydi.
23 Ocak’ta İstanbul’da oynanacak rövanş maçı öncesinde büyük bir avantaj elde eden sarı-kırmızılılar, yarı finale yükselmek için dev bir adım atmış oldu.
2025 CEV Şampiyonlar Ligi’nde yalnızca oyuncularımız değil, hakemlerimiz de başarılarıyla dikkat çekiyor. Türk hakemler Yavuz Akdemir, Nurper Özbar ve Erdal Akıncı, yönettikleri maçlardaki performanslarıyla uluslararası arenada ülkemizi gururlandırdılar. Bu başarı, Türk voleybolunun yalnızca sahada değil, hakemlik anlamında da güçlü bir noktaya ulaştığını gösteriyor.
2025 yılı, Türk kadın voleybolu adına bir altın yıl olma yolunda ilerliyor. Temsilcilerimizin Şampiyonlar Ligi, CEV Cup ve Challenge Kupası’ndaki başarıları, ülkemizi uluslararası arenada en üst seviyeye taşıyor. Üç büyük kulübümüzün Şampiyonlar Ligi çeyrek finalindeki varlığı, Türk voleybolunun Avrupa’da ne kadar güçlü bir yer edindiğinin bir kanıtı. Aynı zamanda, THY, Kuzeyboru ve Galatasaray gibi diğer temsilcilerimizin başarıları, bu gücün geniş bir tabana yayıldığını gösteriyor.
Her biri farklı kulvarlarda mücadele eden Türk takımları, Avrupa’da Türk voleybolunun adını duyurmaya devam ediyor. Bu yıl, sadece oyuncularımızın değil, hakemlerimizin de katkılarıyla Türk voleybolu için tarihi bir yıl olacağa benziyor.
Son söz
Türk voleybolunun bu yükselişi, yıllardır süren istikrarlı çalışmaların bir ürünü. Gerek altyapıya yapılan yatırımlar, gerekse uluslararası başarı hedefiyle oluşturulan takımlar, bugün Türk kadın voleybolunu zirveye taşıyor. 2025 yılı, Türk kadın voleybolunun altın yılı olarak hafızalara kazınacak gibi görünüyor. Çeyrek final mücadelesiyle taçlanan bu başarı öyküsünde, temsilcilerimizin yeni zaferlerini izlemek için sabırsızlanıyoruz. Avrupa’nın zirvesinde Türk bayrağını dalgalandıracak yeni başarılar dileğiyle…
Saygılarımla
Erdal Bozkurt
Futbol Haberleri
Galatasaray Johan Cruyff Arena’yı Türk sahası yaptı
Galatasaray’ın Ajax deplasmanında oynadığı futbolu izlerken aklımdan tek cümle geçip durdu:
“Bu sadece bir galibiyet değil, Avrupa’da güç gösterisi.”
Sezona Frankfurt’ta kabus gibi bir başlangıçla giren, on dakikada üç gol yiyip yere çakılan Galatasaray’dan eser yok artık. Aynı takım, aynı teknik direktör, ama bambaşka bir zihniyet… Liverpool’u yenen, Bodo/Glimt’i deviren, şimdi de Johan Cruyff Arena’da Ajax’ı 3-0’la eve yollayan bir makine var karşımızda. Skor tabelasında 3-0 yazıyordu ama hikâyenin adı şuydu: “Avrupa Fatihi geri dönüyor.”

FRANKFURT’TAN AJAX’A UZANAN DÖNÜŞÜM
Frankfurt hezimeti aslında bir futbol takımı için “uyandırma servisi” gibiydi. O gün herkes aynı soruyu soruyordu:
“Bu kadar yatırım, bu kadar yıldız… Avrupa’da yine mi hayal kırıklığı?”
Cevap, haftalar içinde geldi. Okan Buruk, o maçtan sonra bir şeyi kalın kalemle deftere yazdı:
“Gol atmakta sorunumuz yok, önce gol yememeyi öğreneceğiz.”
Liverpool ve Bodo maçlarında bunun ilk işaretlerini görmüştük. Ajax deplasmanında ise bu fikir, adeta sahaya kazındı. İlk 25 dakika öyle bir dominasyon izledik ki, sanki maç Johan Cruyff Arena’da değil, Rams Park’ta oynanıyordu. Top Galatasaray’da, ritim Galatasaray’da, özgüven Galatasaray’da…
Ajax, 27. dakikaya kadar doğru dürüst yerleşip atağa çıkamadı. Tribünler ancak o zaman maça girebildi. Bir Hollanda ekolüne, pas futbolunun mabedine gidiyorsunuz ve rakibi kendi sahasında bu kadar çaresiz bırakıyorsunuz. Bu, skorun ötesinde bir teknik–taktik üstünlük hikâyesi.

OKAN BURUK’UN AVRUPA SINIFI
Bu galibiyetin altına sadece “Osimhen hat-trick yaptı” diye imza atmak büyük haksızlık olur. Okan Buruk, bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde sadece maç kazanmıyor, aynı zamanda “doğru oyunu” oynuyor.
İlk yarıda topa sahip olup, oyunu boğazlayan bir Galatasaray izledik. Rakibine presle nefes aldırmayan, geçiş imkânı tanımayan, her topu ikinci bölgede kazanan bir takım…
Ama Okan Buruk’un fark yarattığı an, ikinci yarının başlangıcıydı.
Barış Alper hamlesi, Ajax’ı tam kalbinden vurdu.
Savunma arkasına koşu tehdidi, yorgun Ajax savunmasını parçaladı. Galatasaray artık sadece “topa sahip olan takım” değil, aynı zamanda “boşlukları öldürücü şekilde değerlendiren takım” hâline geldi.
Bu, Avrupa’da seviye atlamaktır.
Artık “saldırıyoruz, gol atıyoruz ama kolay gol yiyoruz” takımı yok. Yerini “sabredelim, önce sağlam duralım; nasıl olsa bir yerde kalitemiz konuşur” diyen, olgun bir Galatasaray aldı.
OSIMHEN: HAKSIZ REKABETİN ADI
Ve gelelim gecenin başrol oyuncusuna…
Victor Osimhen.
Bazen oyuncu değil, konsept transfer yaparsınız. Osimhen tam olarak böyle bir isim.
Bu seviyede bir santrforu kadroda tutmak zaten başlı başına başarıydı. Şimdi bu oyuncu, Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray formasıyla gol krallığı kovalıyor. Bu, yalnızca Galatasaray’ın değil, Türk futbol tarihinin resmidir.
İlk golde Sane’nin kemiğine kadar ölçülmüş ortasına, kaleciden çekinmeyen, stoperden korkmayan bir forvet koşusu yaptı. İkinci golde penaltı noktası sakinliğini; üçüncüde tekrarı zor bir özgüveni izledik.
Penaltıların her biri adrese teslim; kalecinin sağı, solu fark etmiyor. Topa giderken yürüyüşünden bile “Gol olacak” hissini veriyor.
Osimhen artık rakip için sadece bir santrfor değil, psikolojik baskı unsuru. Savunma onun olduğu bölgede hata yapmamak için geriliyor, gerildikçe daha çok hata yapıyor. Ajax savunmasının yaşadığı tam olarak buydu.
SAVUNMANIN GİZLİ KAHRAMANLARI
Skor tabelası Osimhen’i yazdı ama bu gecenin görünmeyen kahramanları da vardı.
Davinson–Abdülkerim ikilisi, ceza sahasını betonlaştırdı. Weghorst’un varlığını çoğu zaman unuttuk. Hava toplarında, ikili mücadelede, savunma çizgisini bozmamada neredeyse kusursuzdular.
Lemina, tam bir “gizli on numara” rolünde oynadı. Topu ikinci bölgeden üçüncü bölgeye taşıyan, presin yönünü belirleyen, dönen her topu süpüren isimdi. İlk golün hazırlığında yaptığı akıllı pas, pozisyon bilgisiyle birleşince değerini daha net anlıyorsunuz.
Torreira, her zamanki gibi sahada görünmeyen sigorta. Her boşluğu kapatan, her ikili mücadelede oraya bir şekilde yetişen, top rakibe geçtiğinde ilk ekrana gelen isim.
Singo’ya ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Sağ bek değil, sanki kanat beki, stoper, box-to-box orta saha karışımı bir hibrit oyuncu izliyoruz. Göğsüyle çalım atıyor, fizik üstünlüğüyle rakibini adeta sahadan siliyor, hücumda da savunmada da devamlı oyunun içinde. Bu seviyede böyle bir atletizm, Galatasaray’ın eline büyük koz veriyor.

BARIŞ ALPER’İN CEVABI SAHADA
Barış Alper Yılmaz adına da özel bir geceydi.
Eleştirildi, zaman zaman ıslıklandı, tartışıldı… Ama Şampiyonlar Ligi’nde Ajax deplasmanında oyuna girip iki penaltı kazandırıyorsanız, en büyük cevabı çoktan vermişsiniz demektir.
Barış’ın fizik gücü, direkt oyuna yatkınlığı, savunma arkasına koşularıyla yarattığı tehdit, Ajax’ı çökerten ana unsurlardan biri oldu. Bu seviyede böyle bir joker oyuncuya sahip olmak, her teknik direktörün rüyasıdır. Okan Buruk bu rüyayı elinde tutuyor.
OKAN BURUK VE AVRUPA FATİHİ KİMLİĞİ
Galatasaray, uzun zamandır “Avrupa Fatihi” kimliğini sadece hafızayla taşıyordu. Eski kasetler, nostaljik maçlar, Kupa 2 zaferi… Ama yeni neslin gözlerinin önünde yazılan bir hikâye yoktu.
Şimdi var.
Frankfurt’tan sonra “yine mi olmaz?” diyenler, Liverpool galibiyetinde şaşırdı.
Bodo zaferinde “tesadüf değil galiba” diye düşünmeye başladı.
Ajax deplasmanında ise tablo netleşti:
Bu takım, bu oyunla, bu ciddiyetle yeniden Avrupa masasında ana yemek olarak konuşuluyor, meze olarak değil.
Dört maç, 9 puan.
Eksi 4 averajdan artı 2’ye çıkmış durumdalar.
Ligde liderlik, Avrupa’da ilk 8 hayalleri… Ve bunların merkezinde sakin, çalışkan, egosuz ama özgüveni çok yüksek bir teknik adam: Okan Buruk.

HEDEF ARTIK YALNIZCA İLK 24 DEĞİL
Sezon başında “İlk 24’e girmek zorunda” denilen Galatasaray, bugün ilk 16’yı, hatta ilk 8’i zorluyor.
Bunu da ucuz, şans golleriyle değil, oyuna hükmederek, rakibi boğarak, taktik planı sahaya kusursuz yansıtarak yapıyor.
Bugün Avrupa’daki tabloya bakan her futbolsever şunu görüyor:
Bayern, City, Real, Liverpool… Ve yanlarında Galatasaray.
Bu satırlarda bir Türk takımının adını okumak, yıllardır kurulan hayalin gerçeğe en çok yaklaştığı anlardan biri.
Elbette Şampiyonlar Ligi acımasızdır, her an her şey olabilir.
Ama şu kadarını net söyleyelim:
Bu konsantrasyon, bu savunma ciddiyeti, bu hücum kalitesi devam ederse Galatasaray için “neden olmasın?” cümlesi artık hayalperestlik değil, rasyonel bir ihtimal.
Bu geceyi sadece Galatasaraylılar değil, Türk futbolunun marka değerini önemseyen herkes ayakta alkışlamalı.
Johan Cruyff Arena’dan 3-0’la değil, özgüvenle, saygıyla, yeni bir kimlikle dönüyor Galatasaray.
Ve o kimliğin adı çoktan kondu bile:
Avrupa’da yeniden korkulan Galatasaray.
Saygı ve Sevgilerimle
Erdal Bozkurt
Futbol Haberleri
Türk Futbolunda Temizlik Zamanı: Bahis Gölgesindeki Hakikat
Türk futbolu bugün tarihi bir eşiğe geldi. Yıllardır konuşulan, söylentilerle sınırlı kalan bazı iddialar artık resmiyet kazandı. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun son açıklamaları, sadece bir yönetim kararının değil, bir dönüm noktasının habercisiydi.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Uzun zamandır futbol kamuoyunda dillendirilen “hakem-bahis ilişkisi” iddiaları, Türk sporunun vicdanında derin yaralar açtı. Bugün gelinen noktada yüzlerce hakemin adı iddialara karışmış durumda. Elbette bu sürecin sonunda kimlerin gerçekten sorumlu olduğu, hangi maçların etkilenip etkilenmediği yargı süreciyle belirlenecek. Ancak ortada çok daha büyük bir mesele var: Futbola olan güven.
Hakem Sistemi ve Bahis İddiaları
Modern futbol ekonomisinin büyümesiyle birlikte, bahis endüstrisi de küresel ölçekte dev bir sektör haline geldi. Ancak bu büyüme, beraberinde kontrolsüzlükleri ve gri alanları da getirdi.
Bir hakem maçta sadece düdük çalmaz; oyunun ritmini, tansiyonunu, hatta psikolojisini belirler. Penaltı, kırmızı kart, VAR müdahalesi gibi kararlar, milyonlarca liralık bahisleri etkileyebilecek potansiyele sahiptir.
İşte tam da bu nedenle, hakemlik sistemi şeffaflık ve hesap verilebilirlik açısından yeniden yapılandırılmak zorundadır.
Galatasaray’ın Tarihsel Tutumu
Bugün yaşanan tartışmalar aslında geçmişte yapılan uyarıların ne kadar haklı olduğunu da gösteriyor.
Rahmetli Mustafa Cengiz döneminde Galatasaray yönetimi, hakemlik sistemine dair reform çağrısında bulunmuş; “Türk futbolunu temiz eller yönetmeli” diyen Erden Timur’un çıkışı ise aynı anlayışın devamı olmuştu.
O gün bu çağrılar destek bulmamıştı. Bugünse herkes aynı noktada birleşti: Temizlik şart.
Bu durum Galatasaray’ı ya da başka bir kulübü suçtan azade kılmaz; ama öncü rolünü teslim etmek gerekir. Futbolu kirleten kişisel çıkar ilişkilerine karşı durmak, her camianın sorumluluğudur.
Yabancı Hakem Tartışması Yeniden Gündemde
Yaşanan gelişmelerle birlikte futbolseverlerin gündeminde yeniden aynı soru var: “Yabancı hakem gerekli mi?”
Kimi için bu, ulusal hakemliğe bir haksızlık. Kimi için ise sistemin kendini yenilemesi için tek çare.
Gerçek şu ki; futbol güven olmadan oynanmaz. Eğer her kararın ardından “Acaba bahis mi?” sorusu geliyorsa, oyunun bütünlüğü zedelenmiştir.
Kısa vadede yabancı hakem uygulaması, en azından güven inşası için bir geçiş dönemi çözümü olabilir.
Taraftarın Sesi: Artık Hesap Verilebilirlik İstiyoruz
Bugün milyonlarca taraftarın beklentisi basit: Adalet.
Hangi takımın şampiyon olduğu değil, şampiyonluğun nasıl kazanıldığı önemli.
Bir hakem düdüğünün, bir VAR çağrısının, bir penaltı kararının gölgesinde kimsenin emeği kalmamalı.
Taraftar artık “hata” kelimesini değil, “şeffaflık” kelimesini duymak istiyor.
Son Söz
Türk futbolu bugün bir virajda. Ya geçmişin alışkanlıklarını sürdürüp güven krizini derinleştirecek ya da köklü bir reformla temiz bir sayfa açacak.
Bu yalnızca hakemlerin değil, kulüplerin, yöneticilerin, federasyonun ve medyanın da sınavıdır.
Gerçek temizlik, sadece isim açıklamakla değil, sistemi yeniden kurmakla mümkündür.
Artık slogan basit: Bahissiz, adil ve güvenilir bir futbol.
Saygı ve Sevgilerimle
Erdal Bozkurt
KÖŞE YAZILARI
Galatasaray’ın 3 puanlık manifesto gecesi
Galatasaray, Avrupa gecelerinde yine sahneye çıktı, yine tarih yazdı! Bodo/Glimt karşısında alınan 3-1’lik zafer sadece bir galibiyet değil; sarı-kırmızılı ruhun, taraftarın ateşinin ve taktiksel aklın birleşimiydi. RAMS Park’taki atmosfer, sanki binlerce meşalenin aynı anda parladığı bir futbol şölenine dönüştü. Bu maç, “Galatasaray bitti mi?” diyenlere tokat gibi bir cevaptı. Aslan, Avrupa arenasında kükrerken, Şampiyonlar Ligi puan tablosuna adeta pençesini bıraktı: 6 puan, ışıltılı bir umut demekti.
OSIMHEN’İN ATEŞİ, SANE’NİN ZİHNİ
Galatasaray’ın zaferinin iki kahramanı vardı: Victor Osimhen ve Leroy Sané. Nijeryalı yıldız, bitmek bilmeyen enerjisiyle rakip savunmayı paramparça ederken, attığı iki golle “Ben buradayım!” dedi. Osimhen sadece skor tabelesine değil, rakiplerin kalbine de kazındı. Her sprinti, her baskısı, sanki “Spartaküs”ün Roma’ya başkaldırışı gibiydi.
Leroy Sané ise bu kez eleştirilerin değil, alkışların hedefindeydi. Haftalardır beklenen patlamayı yaptı. En çok ikili mücadele kazanan oyuncu oldu, kilit pasların efendisiydi. Sané’nin ayağından çıkan her top, bir bestekârın notası kadar incelikliydi. Fiziksel olarak toparlanmış, zihinsel olarak oyunun efendisi haline gelmişti.

YUNUS’UN MÜCADELESİ, İLKAY’IN GÖLGESİ
Yunus Akgün’ün bu maçtaki performansı da ayrı bir övgüyü hak ediyor. Hırsı, baskısı, Osimhen’e yaptığı asist ve kendi golüyle geceye damga vurdu. O artık sadece bir genç yetenek değil; Galatasaray’ın geleceğini omuzlayan bir yürek!
Ancak bu oyunda bir eksik hissediliyordu: İlkay Gündoğan. Onun yokluğunda orta sahada oyunu soğutacak, pas trafiğini yönetecek bir liderin eksikliği hissedildi. Lemina ve Torreira elinden geleni yaptı ama İlkay’ın o “diri zihinli” pasları olmadan oyun zaman zaman dengesini kaybetti.
OKAN BURUK’UN DERSİ: 65’TEN SONRA NE OLDU?
Okan Buruk, taktiksel olarak yine büyük bir hazırlıkla sahadaydı. Ancak 65. dakikadan sonra takımın gereksiz şekilde geriye yaslanması, rakibe alan bırakması dikkat çekti. Bu bölümde Galatasaray’ın bir nebze dağıldığını gördük. Gabriel Sara oyuna girdiğinde orta saha kontrolü bekleniyordu ama plan tutmadı.
Bu noktada Buruk’un önümüzdeki maçlarda bu hatayı tekrarlamaması gerekiyor. Avrupa’da 20 dakikalık bir rehavet, bir sezona mal olabilir.

BARIŞ ALPER’E ISLIK MI?
Taraftarla Barış Alper arasında yaşanan kısa süreli gerilim, RAMS Park’ın o büyüleyici atmosferine yakışmadı. Eğer o ıslık Barış’a geldiyse, bu büyük bir hata olur. Çünkü bu takım, bu oyuncular bir bütün. Barış fiziksel olarak düşüşte olabilir ama onun o pres gücüne, geri dönüş sprintlerine her zaman ihtiyaç var.
GALATASARAY’IN AVRUPA YOLU: HAYAL DEĞİL, HEDEF!
Bu galibiyetle birlikte Galatasaray sadece Bodo/Glimt’i yenmedi; kendine inancını tazeledi. Liverpool galibiyetinden sonra bir kez daha Avrupa’ya mesaj gönderildi: “Biz buradayız, pes etmeyiz!”
Ajax deplasmanında alınacak bir puan bile gruptaki kaderi şekillendirecek. Ancak bu oyun, bu coşku devam ederse neden 3 puan olmasın? Galatasaray, oyun disiplinini 90 dakikaya yayarsa Ajax’ı da, Union’u da, Monaco’yu da yenebilir.
SON SÖZ: ASLAN UYANDI, AVRUPA DİKKAT ET!
Şampiyonlar Ligi’nde kolay maç yok. Ama Galatasaray için imkânsız da yok.
RAMS Park’taki her tezahürat, her alkış, her marş bu takımın ruhunu besliyor.
Osimhen’in ateşiyle, Sané’nin zekasıyla, Torreira’nın savaşçı kalbiyle bu takım yeniden doğuyor.
Galatasaray bu gece sadece bir maç kazanmadı; Avrupa’ya yeniden gözdağı verdi.
Ve o gözdağının adı belli: Aslan geri döndü!
Saygı ve sevgilerimle
Erdal Bozkurt
-
MİLLİ TAKIMLAR5 gün önceTürkiye Azerbaycan voleybol maçı hangi kanalda yayınlanacak?
-
MİLLİ TAKIMLAR6 gün önceTürkiye İran voleybol maçı hangi kanalda?
-
MİLLİ TAKIMLAR7 gün önceFilenin Sultanları Afganistan karşısında rahat galip geldi
-
Futbol Haberleri4 gün önceFanatik gazetesi spor müdürü Umut Eken hakkında gözaltı kararı
-
Futbol Haberleri5 gün önceOsimhen hat trick yaptı: Ajax 0-3 Galatasaray maç özeti
-
MİLLİ TAKIMLAR5 gün önceTürkiye İran voleybol maç sonucu: Filenin Sultanları 2’de 2
-
MİLLİ TAKIMLAR6 gün önceTürkiye Katar’ı 3-1 yenerek turnuvaya güçlü başlangıç yaptı
-
Futbol Haberleri4 gün önceTürkiye Bulgaristan maçı bilet satışı başladı! İşte bilet fiyatları
